20 Şubat 2012 Pazartesi

Fetih 1453 başarısı !


Geçtiğimiz cumartesi günü gösterime girdiğinin 3. günü çok konuşulan Fetih 1453 filmini izlemeye gittim. Ancak beğenilerin çeşitliliği ve zaten böyle de olmasını sağlıklı bulduğum için, daha önceden okuduğum veya duyduklarım hakkında kulaklarımı kapayarak tamamen önyargısız olarak seyrettim.

Fetih 1453, gerçekten üzerinde ciddi emek verilmiş bir film. Faruk Aksoy’u tebrik ediyorum. Hollywood filmlerini aratmadığını söyleyebilirim. Özellikle Ulubatlı Hasan rolünü oynayan İbrahim Çelikkol rolün hakkını inanılmaz derecede iyi vermiş. Cast oldukça iyi seçilmiş. Sultan Mehmet Han rolündeki Devrim Evin’in de role oturduğunu düşünüyorum. Sadece Era rolündeki Dilek Serbest hem görünüş hem oyunculuk hem de replikleri açısından filme çok oturmadığını söyleyebilirim.

Konu güzel işlenmişti, birçok yerde gerçekten tüylerim diken diken oldu. Yaşadığım şehrin kıymetini bir daha hatırladım. Dünyada kutsal olan 3 şehir için ( Kudüs-İstanbul-Roma) çok kanlar dökülmüştü ve üzerinde yaşadığım topraklarda belki hiçbir yerde olmadığı kadar şehit yatıyordu. Film Cennetin Krallığı filmine de bence bu bakımdan doğal olarak benziyordu. Lağımcıların sahnesi çok etkileyiciydi.

Filmde rahatsız edici diğer konu ise, Bizans’ın fazla itici ve kötü gösterilmesiydi ki bu konu diğer ülkelerde tepki yaratacaktır, herkesin keli kendine mis kokar mantığı başımızı derde sokabilir. Buna ihtiyacımız olmayan bir medeniyetten gelmekteyiz.

Gemileri karadan geçirme konusunun ise bildiğim kadarıyla savaşın kilit noktası olmasına rağmen çok kısa geçildiğini gördüm, fikir-neden-sonuç daha iyi incelenebilirdi.

Bu 3 eleştirim dışında, filmi çok beğendim ve tekrar tekrar izleyebilirim. Birçok açıdan eleştiren insanlar var, kimilerini ise hiç anlayamıyorum. Bir örnekle açıklayayım:

Örneğin ben İskoçya’ya gittiğimde Braveheart William Wallace’ın gerçek hikayesini anlattı İskoçyalılar. Filmde doğru olmayan birçok şey olduğunu ama ana hatların doğru olduğunu belirttiler. Mesela bir aşk konusu gerçekte yokmuş ve diğer bir örnek de Robert The Bruce William’a ihanet etmemiş, tam tersine hep onunla birlikte savaşmış.  Ama buna rağmen herkes filmi çok seviyor ve eleştirmiyor. Kendi kendimizi yerden yere vuran egoya sahip olan toplum biziz. 


Bir konu film yapıldığında, eğer konu tarihi ise elbette detaylar tarihte tutulmadığından bilinemez ve senaryolaştırılır, bazı öğeler eklenir. Bunlar eklenmezse zaten belgesel olur,film olmaz. Belgesel seyretmeyiz, kitap okumayız, ancak bol bol eleştiririz. “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan” bir ülkeyiz. Bu nedenle de hiçbir başarılı insanın değerini bilmeyiz, hepsini büyük çabalarla ülkeden kaçırırız.

Kardeşim, adam uğraşmış yapmış filmi. Elbette genel hatlar dışında senaryoda eklemeler olmuştur, her şey filme dönüştürülürken bu yapılır. E bi zahmet otur da birkaç satır okuyup gerisini ve doğrusunu kendin keşfediver. Herşey ayağına hazır gelmesin. Tarihini okuyup öğrenmeye bir vesile olsun bu film, olmaz mı?

Bir de filmin geçmişte fetihle alakalı yapılan çizgi filmin aynısı olduğunu söyleyen yarım akıllılar çıktı. Güzel kardeşim, İstanbul’un fethinin konusu zaten aynı, çizgi filmden farklı olsun diye başka şekilde mi fethettirsin adamlar?

Yok efendim başka filmlerden çalıntı sahneler varmış. Bahse konu filmlerin de büyük fanatiği biri olarak dikkatle baktığım halde çalıntı bir sahne göremedim. Yüzüklerin Efendisi’nde kale savunma sahnesi vardı. Eee burada da kale savunuyorlar. Kale savunmada o çağlarda o ekipmanlar kullanılıyor zaten. Ne yapsınlar mancınıkla adam mı atsınlar kaleden içeriye?

Bir diğer eleştiri de İstanbul görüntüleri ile ilgiliydi, yok efendim paint’te yapmış gibi basitmiş. Hayırdır biz başka film mi izledik?

Ey ahali, film yukarıda bahsettiğim göze batan birkaç nokta dışında süper emek verilmiş, meşhur olmayan yetenekli insanlara şans tanınarak yapılmış, ülkemizde ilk defa bu kadar düzgün hazırlanmış bir tarih filmidir. İki dakika efendi olun, oturup susun ve kıymetini bilin. Eleştirecekseniz de önce bilgi edinin, yapıcı eleştiriler yapın, insanları yaptığına pişman etmeyin. Hakikaten kaçırırsınız siz yetenekleri bu ülkeden. Sonra da Ayn Rand’ın Atlas Vazgeçti romanında olduğu gibi, kendi kendinize beceriksizlerle kaldığınız gün ne yaptığınızı anlarsınız ancak çok geç olur !


1 yorum:

Unknown dedi ki...

Eline diline sağlık.Çok güzel bir eleştiri ve yorum.