22 Ekim 2008 Çarşamba

MANIFESTO

Önce Ergenekon, sonra Deniz Feneri konusu patladı. Bir şekilde nedense, bu konular belirli kesimler tarafından sahiplenilerek bir karşı çatışmaya döndürüldü.

Herhangi bir tarafa ait olmayı reddeden, vatanını seven, din ve devlet işlerini ayrı düşünen, başkalarınca önüne sürülen tarikatvari ve taraflı yozlaşmış inanç sistemleri yerine gerçek inanışa bağlanmış olanların net tavrı ve manifestosu şudur:

-Hangi dernek veya örgüt olursa olsun, vatan ve milletin haklarını gasp ediyorsa ve memleket çıkarlarına ters davranıyorsa, bu gibi oluşumlar kabul edilemez, yargılanmalıdır. Vatan müdafaası sözkonusu olduğunda, sözkonusu oluşumların hangi tarafta olduğu mevzubahis bile değildir. Sözkonusu vatansa, gerisi teferrüattır ve üzerinde yaşanacak vatan kalmayacaksa, o zaman tarafların da tartışacak bir mecrası olmayacağı düşünülerek, vatan konusunun birincilliği göz önünde bulundurulmalıdır.

-Memleket ile ilgili herhangi bir tehdit sözkonusu olduğunda kimsenin taraf olma lüksü yoktur ve olamaz, herkes birleşmelidir.

-Ordu veya askeri teşkilatımız Ergenekon konusu ile halkın gözünde yıpratılamaz, bir oluşumda yanlış davranan kişiler olabilir, bunlar da suçları ispatlanana kadar kanun önünde suçlu değildir. Suçlu bulunurlarsa elbette yargılanacaklardır, Türkiye’de işleyen bir hukuk sitemi bulunmaktadır.

-Aynı şekilde, Deniz Feneri davası ile ilgili olarak, Almanya’da suçları sabit görülenler burada da mutlaka yargılanacaktır. Fakat bu derneğin faaliyetleri, diğer yardım derneklerine karşı güvenimizi azaltmamalıdır.

-Yardım faaliyetlerine katılmak isteyen halkımız, derneklerde olaylar oluyor diye yardım faaliyetlerinden vazgeçemez, bu bir insanlık görevidir. Yardım etmek için illa bir aracı veya derneğe ihtiyaç yoktur. Yardım etmek isteyen halkımız, direkt bağlı bulundukları muhtarlıklara başvurarak, yardıma muhtaç insanların isim ve adreslerini almak suretiyle direkt kendileri evlerine giderek yardımcı olabilirler. Durumu iyi olan her aile, kendisine bir kardeş aile seçerek yardımcı olsaydı, zaten yardım edilecek insan diye bir şey kalmazdı. Yardım illa ki parayla yapılmak zorunda değildir, herkes hizmet ile, sevgi ile, ilgi ile de yardımcı olabilir.

-Atatürk sevgimiz yıpratılamaz. Atatürk’ün kişiliği veya kendi özel hayatı ile ilgili dedikodular, Atatürk’ün bu memleket için yaptıklarının değerini düşüremez. Onun büstlerinin bulunuyor olması, onun putlaştırıldığı anlamına gelmez. Allaha çok şükür vatandaşımızın akıl seviyesi en azından bunu ayırt edebilecek kadar vardır, vatandaşımız aptal yerine konulamaz.

-Bu vatanda özgürce dinini yaşayabilen bizler bilmeliyiz ki, bunu Atatürk sayesinde yaşayabiliyor ve tartışabiliyoruz.

-Yüzyıllardır aynı topraklarda, başka milletler ve ırklardan insanlarla kardeşçesine yaşayan biz Türk halkının içine nifak sokulmaya çalışılması kabul edilemez. Bir hepimiz kardeşiz, yüzyıllardır farklı dil-din ve kültürden olanlarla kardeşçe yaşıyoruz ve kardeşçe de yaşamaya devam edeceğiz. Bunu kolay kolay kimse bozamaz ve bizi aptal yerine koyamaz, kardeşi kardeşe düşman edemez. Biz, sayısız kültürün harmanlandığı bir toprakta yaşıyoruz.

-Vatanını her seven radikal milliyetçi, dinini her seven de radikal dinci ilan edilemez! İnançlı olan insanlara “dinci”, milletperver insanlara da “ülkücü-milliyetçi” yaftası yapıştırılamaz ! Millet, milliyetçilik, inanç, din gibi kavramların içi bunca boşaltılamaz ! Her laik insan dinsiz, her inançlı insan da dinci değildir ! İnsanlar taraf olmaya mecbur edilemez ! İnsanlar hem vatanlarını hem de dinlerini sevebilirler.

-“İnsan Hakları” sadece teröristler için geçerli bir kavram değildir !


Ne mutlu Türküm diyene !