Rock müzik seven ve Hair'ı görmemiş olabilecek birini tahmin dahi edemiyorum.Hala görmemiş olanlar varsa, umarım bu yazımla onlara tanıtmış olurum, çünkü gerçekten bu filmi görmemek bir eksikliktir.

Hair’ı 1979 yılında film haline getiren yönetmen Milos Forman, bu filmiyle dünya tarihinin klasikleri arasında yer almayı başarmıştır. Filmin başrollerinde John Savage, Treat Williams, Beverly D'Angelo, Annie Golden gibi sanatçılar yeralır.
Milos Forman bu filmiyle César ödülüne layık görülmüş ve film de o tarihte Best Picture Golden Globe ödülü almıştır. Filmdeki oyunculuğu ile Treat Williams ise Golden Globe as New Star of the Year in a Motion Picture ödülüne aday gösterilmiştir. Film ve filmin müzikleri,
Henüz bu konuda net bir bilgi bulamamakla beraber, ortada dönen konuşmalara gore bu yüzyılda toplam 10 film seçilerek, çok uzun yüzyıllar sonrasına dek korunması planlanmıştır ve bu 10 film arasında Hair da bulunmaktadır.Şimdi bu noktadan sonra anlatacaklarım yoğun şekilde spoiler ve hatta filmin tüm hikayesinin özetini içermektedir, bilgilerinize:
Claude’un askere gitmek için biraz zamanı vardır, bu arada hippi grubuyla takılır. Berger ise Claude’u Sheila ile buluşturmak için planlar yapmaya başlar ve bu zengin kızın sosyete ailesinin evinde, kızın doğumgünü partisini basarlar :-) Ve burada elbette yine efsanevi şarkı olan “I got Life” şarkısını masanın üzerine çıkarak ve masayı dağıtarak seslendirir Berger...Benim girdiğim herhangi bir önemli ve ciddi iş toplantılarının birinde, Berger'ın hareketini yapmayı istediğim ve içten içe gülümsediğim çok olmuştur :-)Berger’ın ailesi aslında oldukça zengin bir ailedir. Fakat Berger sokaklarda hippilerle yaşamaktadır çünkü bir ideali vardır. Babası ise Berger’ı sadece saçı uzun olduğu için desteklememektedir. O zamanlar uzun saç gerçekten bir şeylere isyan etmeyi ve düzeni kabullenmemeyi belirten bir göstergedir.Filmin detaylarına fazla girmeden devam ediyorum, Claude hippilerle yaşarken geçen konuşmalarda sürekli Vietnam Savaşı sorgulanır ama Claude amacından vazgeçmez. Claude’un vakti gelir ve askere uğurlarlar. Yalnız Berger hala Claude ile Sheila'yı buluşturma peşindedir. Bunun üzerine gidip kızı kaçırırlar. Fakat Sheila da Claude’dan hoşlanmaktadır elbette, gönüllü gelir zaten. Ve bir arabaya atlayarak Claude’un birliğine doğru giderler. Birlikten içeri gidemeyince, yakınlarda bir yol üstü barında bir askeri subaya bir oyun oynayarak giysilerini ve arabasını alırlar. Berger, onun giysileri ve arabasıyla birliğe girip Claude’u birkaç saatliğine kaçırmayı amaçlar. Ve evet filmdeki en önemli sahnelere geliriz bu şekilde.Hayatta aç kalmak ve itilmek pahasına bile olsa, hiçbirşey için saçını kesmeyen Berger, sadece birliğe subay kılığında girip arkadaşını bir saatliğine dışarıya çıkarabilmek için saçını keser !
Ve subay kıyafetleriyle içeri girer, Claude’u bulur fakat Claude dışarı çıkamayacağını çünkü saat başı sayım yaptıklarını belirtir. Bunun üzerine düşünecek fazla zamanı olmayan Berger, Claude ile yer değiştirir, elbiselerini değiştirirler ve Claude dışarıya çıkıp Sheila ile buluşur.
Bu sırada ani bir emir gelir ve tüm askerleri toparlayarak Vietnam’a gönderirler, Berger da içlerinde olmak üzere… Berger şaşkın ifadeyle günışığından karanlık uçağa girerken, o meşhur müzik yankılanmaktadır arkadan: “ Let the Sunshine in! “…
Claude geri gelir, bir bakar heryer boş ve yere diz çökerek “ Bergerrrr, Bergerrrr !” diye öyle bir çığlık atar ki, o sahnedeye duyarsız kalabilecek dünya yüzünde herhangi birini düşünemiyorum.
Filmin sonunda ise bütün hippi grubunu, Claude ve kız arkadaşıyla birlikte, Berger’ın
Bu filmi sadece yanlış bir savaşı işaret etmemektedir. Bu film, bir insanın dostluk adına neleri yapabileceğini, ırk ayrımına karşıtlığı, savaşa ve militarizme karşıtlığı, özgürlüğü ifade etmektedir. Ve bunu rock müziğin çığlıkları ile yapar. Her şarkıda ayrı bir hikaye ve ayrı bir karşıtlık bulunmaktadır, şarkıların hiçbiri öylesine değildir. Eserdeki müziklerin altyapısı, arkadaki korolar inanılmazdır, özellikle let the Sunshine In şarkısında arkadaki insan sesi sayısını henüz saymayı başarabilmiş değilim. Ve inanılmaz bir bas altyapısı vardır.
Hair filmi, her anlamda benim için çok önemli bir yer taşır.Kendi çıkarları ve oyunları için masum insanları savaşa alet edenler !
Bırakın Güneş içeri Girsin !
Age of Aquarius:http://www.youtube.com/watch?v=N9oq_IskRIg
5 yorum:
bu film benim en sevdigim filmlerden biri olması haricinde en carpıcı bitis sahnesine sahiptir. o sahnede savaşın tüm anlamsızlıgı insanın yüzüne bir tokat gibi carpar. ayrıca let the sun shine ın in playlistimde çesitli varsiyonları mevcut:=))
Bu müzikal gerçekten de bir şaheserdir. Hem oyuncuların genelde sergiledikleri performansları ve taşıdıgı olagan üstü insanlık degerleri açısından hem büyük bir saygıyı hemde üstün bir onuru fazlasıyla hakediyor. Zaten sizin de üstüne basarak belirttiginiz:
Kendi çıkarları ve oyunları için masum insanları savaşa alet edenler !
Bırakın Güneş içeri Girsin !
şu cümleler oyunu bütün ihtişamıyla özetliyor.
güzel bir yazı olmuş tebrik ederim...
çok güzel yazmışsın arzu abla :)
ne zaman bu şarkıyı dinlesem, candan erçetin gelir aklıma.. kendisi çok güzel söylemişti bir konserinde..
hazır müzikallere değinmişken, bir mamma mia'yı da anma fırsatın olabilirse süper olur ben :) abba.. bugünlerde savaştan uzak durup mutlu olmak isteyenlere :)
ne zaman izlesem tüylerimi diken diken eden bir film hair, gezinirken yazınıza denk gelmek tekrar aynı hisleri yaşattı.. elinize sağlık..
yorum yazan tüm arkadaşlara, fikirlerini paylaştıkları için çok teşekkür ediyorum, sevgiler.
Yorum Gönder