5 Eylül 2008 Cuma

Kurban edilmiş tarih

“Tarih, politikaya kurban verilmiştir…”

Geçen hafta oturup uzun uzun sohbet etme fırsatı bulduğum, bulunduğum ülkenin en eski gazetecilerinden biri olan Ilgar Bey’in sözleriydi bunlar. Öylesine beynimde yankılandı ki, bir haftadır sürekli bu konuyu düşünüyorum. Her zaman aklımı kurcalayan ve beni daha derin tarih araştırmalarına iten bu konu, Ilgar Bey'in bu sözündeki kadar öz hiç özetlenmemişti sanki...

Geçen haftalarda dezenformasyon konusuna değinmiştim. Ama tarihin dezenformasyondan nasıl etkilendiği üzerinde durmamıştık. Ama asıl ve en büyük önemli sorun, maalesef ki politik mücadeleler ve amaçlar uğruna tarihin farklı yansıtılmasıdır. İnsanlar geçmişe bakıp ders alabilir, geçmişini bilmeyen geleceğine bakamaz deriz hep. Lakin, eğer bu tarih yanlış ve saptırılmış ise ne yapacağız? Aynı zamanda resmi ideolojilere ve dezenformasyona boyun eğdirilmiş amaçlı tarih, yeni yetişen nesilleri, silahsız ve bilgisiz bırakmaktadır. Eğitim sistemimiz, bir bacağı sakat olarak bırakılmaktadır. Resmi ideoloji ve buna uydurulan eğitim sistemi dışında, dezenformasyon amacıyla büyük bütçelerle yayınlanan sansasyonel alternatif tarih kitapları da mevcut.
Tarihçiler toplum bilincini oluşturmada en önemli kişilerdir ve yazdıkları insanlık tarihi boyunca okunacaktır. Bizde tarihin yanlışlıkları ile ilgili düzenlenen bir Siyaset Meydanı programında bu konu uzun uzun işlenmişti. Taraflar, Milli Eğitim’de kitaplardan sorumlu olan insanlar ile bağımsız tarihçiler idi. Uzun tartışmalar sonunda, eğitim kitaplarının, iyi amaçlar uğruna biraz değiştirildiği kabul edildi. Fakat elbette tartışma bitince konu da kapandı gitti. Resmi ideolojiye uygun tarih yazılmasını eleştiren en önemli isimlerden biri de ünlü tarihçimiz İlber Ortaylı idi.

Acaba neleri yanlış öğrendik ve neler yanlış olarak tarih kitaplarına geçti? Olaya daha makro anlamda yaklaşırsak, insanlığın bilinen tarihinin ne kadarı doğru? Ya da insanlığın bilinmeyen karanlık tarihi de zaten çoktan biliniyor mu?
Örneğin Roswell bölgesindeki uzaylılara ait merkez, tamamen yanlış yönlendirme olabilir. Uzaylıların insanlarla teması, diğer insanlarla görülmüş olabileceğinden, bu konu tamamen saklanamazdı. Bu nedenle Roswell merkezi kurulup, tamamen gizemli bir hava verildi. Orada uzaylılara ait çalışmalar yapıldığı herkese duyuruldu, birkaç uyduruk uzaylı fotoğrafı yayıldı ve bunların Roswell’de olduğu ortaya atıldı. Merkezden elbette ses çıkmadı, çünkü gizemi devam ettirmeliydiler. Bütün bu olaylar esnasında insanların dikkati Roswell’e çekilerek, belki asıl uzaylı araştırmaları tamamen başka yerlerde yapılıyordu. Ve tarihi anlamda eğer uzaylılar dünyayla direkt temasa geçtiyse bile maalesef tarih sahnesinde buna ait bir kayıt bulunmuyor. Ya da kimilerince uzun uzun tartışılan, aya ayak basılmasının tamamen uydurmaca olduğu, fotoğrafların stüdyoda üretilmiş olduğu konusu da netlik kazanmadı. Yani biz aya ayak bastık mı yoksa basmadık mı? Tarihte şu an aya ayak bastığımız yazıyor.
Osmanlı tarihiyle alakalı da sayısız teoriler mevcut. Orta yolda bir teori de bulunmuyor. Her iki radikal taraf da kendi çıkarlarına uygun şekilde tarihi yansıtıyor.

Ilgar Bey, bilinmeyen ve karanlık kalan günümüz tarihinin ancak bizim göremeyeceğimiz uzun yıllar sonra mutlaka ortaya çıkacağını belirtiyor.

Ilgar Bey’e bir de gençliğin apolitik olması ile ilgili kendi düşüncelerimi aktardım. Güzel bir yaklaşımla çıktı karşıma:
“ Bir ülke eğer gelişmiş ise, bir gencin politika ile ilgilenmesine, araştırmasına, bakanların adını bilmesine gerek kalmaz. Zaten ülke mükemmel bir şekilde yönetiliyordur, gelir seviyesi çok iyidir, insan hakları düzgün bir şekilde uygulanıyordur. Devleti yönetenler de sadece kendi işlerini yapıyorlardır, diğer halktan herhangi biridir onlar da işte. Bu nedenle sorunu az olan ülke ve coğrafyalarda aslında gençlerin apolitik olması doğal ve gereklidir. Fakat bizler gibi belalı coğrafyalarda yaşayanlarda, genel insani sorunları çözememiş olan ülkelerde halen o ka
dar çok sorun vardır ki, gün geçmiyor ki bir skandal çıkmasın, gün geçmiyor ki gündem değişmesin. Bu nedenle de her sıradan insan politikayı bilir, politikacıları iyi tanır. Çünkü hergün her biriyle ilgili sorunlar olmaktadır…”

Tarih ile ilgili internette yeni rastladığım ve okuma listeme aldığım bir kitap mevcut, fakat henüz okumadığım için bir tanıtım yazısı yazmıyorum. Bu kitap şu:

Tarihi Yargılıyorum - Gündüz Vassaf
“Dünyanın neresinde, ne zaman doğmuşsak doğalım, annelerimiz, babalarımız, dinlerimiz, devletlerimiz bize bir geçmiş giydiriyor. Onlar giydirdikçe biz de ha babam giyiniyoruz. Çoğumuz, geçmişin elbiselerini günümüz terzilerinin dikmesini yadırgamadan kabullenmekle kalmayıp, elbiselerimizi bedenimizden ayırt bile edemiyoruz. Tarihimize nasıl baktığımızı gözden geçirdiğim bu kitapta kendimizi yargılamamızı yargılıyorum. Tarihimize bakıp “Biz buyuz,” diye sunulanları sorguluyorum. Asırlardır sürdürdüğümüz alışkanlıklarımızdan kurtulup, tarihten özgürleşip, kendimize farklı bakmaya başlamamızla, nereden gelip nereye gittiğimizin serüveninde, yaşadığımız tarihin de yolunu değiştirebiliriz. “

Bu kitaba ve konuya ilişkin diğer bir yazı:
Tarihi yargılıyoruz- Radikal

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Yine çok güzel bir yazı.Özellikle Ilgar Beyin gençlerin apolitik olması ile ilgili tespiti çok mantıklı.Her kelimesine katılıyorum.Bu yazıdan da anlıyoruz dezenformasyonun artık günlük hayatımızın bir parçası olduğunu.
Not:Ekonomideki dezenformasyon ile ilgili yazıyı fırına verdim pazar günü çıkacak.

Adsız dedi ki...

Resmi tarih diye bişey varken zaten nasıl inanabilirki insan tarih kitaplarına.
Tek değiştirilen tarih değil ama aklıma eskiden izlediğim bir film geldi V for Vendetta orada kahramanızımın eylemleri nasıl yansıtılıyordu medyaya. Bu kadar kolay değişior gerçekler.

Adsız dedi ki...

Tarih vardır. Fakat devletlerin tarihi olarak lanse edilir. Halbu ki, Tarihi yapan devletler değil insanlardır. Resmi tarih değil, halkın tarihini öne çıkarmak gerkiyor.