20 Temmuz 2008 Pazar

Kemalettin Tuğcu nesli !

Kemalettin Tuğcu, 1902'de İstanbul'da sakat bir çocuk olarak dünyaya gelerek, dedesinin yanında büyümüş, hiç okula gitmemiştir. Çok yalnız ve hüzünlü bir çocukluk geçirdikten sonra 13 yaşlarında iken öyküler yazmaya başlamıştır.

Gelelim işin bizi ilgilendiren kısmına...
Kemalettin Tuğcu, çocuk ruhlarına inanılmaz zarar veren, ruh hastalığına yol açabilecek eserler yazmıştır. Üvey Baba, Sakat Çocuk, Küçük Besleme ve benzeri öyküler gibi birçok öyküsü vardır. Öykülerinin içeriği, daha çocukken psikopatlığa sürükleyen, vıcık vıcık, beyin uyuşturan, duygu sömüren, zavallı çocukların ruyalarına giren, daha ufacıkken körpe dimağları zehirleyen tiptedir. Bu tip uyarlamalarla dolu tv dizileriyle büyümüş çocuklardan, dengesiz olmasından başka ne bekleyebiliriz ki?

Yabancılar çocuklarına, Şeker Portakalı, Küçük Prens gibi kitaplar okutarak; sevgi, umut, hayaller, dostluk aşılarken, biz maalesef trajedi ve duygu sömürüsü dolu kitaplarla büyüdük. Onun kitaplarını okuduktan veya Samanyolu TV'de Sırlar Dünyası gibi şeyleri izledikten sonra, intihara kalkışan, abuk psikolojik sorunlar sergileyen çocuklar hakkındaki 3. sayfadan gazete haberlerine rastlamıyor musunuz?

Kemalettin Tuğcu'nun çocukluğu sorunlu ve kendisi eğitimsiz iken zaten ondan doğru düzgün birşeyler yazmasını nasıl bekleyebiliriz ki? Aranızda sorunlu çocukluk ve hayatı olan bazı filozofları örnek göstermek isteyenler olabilir. Dikkatinizi çekerim onlar filozof. Ama Kemalettin Tuğcu değil. Ayrıca onlar çocuklarımıza yönelik şeyler de yazmıyorlar.

Siz siz olun, zavallı küçük çocukları bu tip kitaplardan, dizilerden uzak tutun. Benden söylemesi...

Yazar : Arzu Kaner ( Izinsiz kullanılamaz )

7 yorum:

Rüyacı dedi ki...

Bu konuda size katılamıyorum sayın Kaner. Mimar ağa han'ı bilirsiniz. Uygar aktarımlar illa bir eğitim zorunluluğunun gerekliliğini ortaya koymaz. Disiplinler sadece yönelim için başlangıç ataletini oluştururlar. Bir uyarı akımı gibi. Kemalettin Tuğcu nun eserlerinde Olumsuzluklar hep vardır, bu yazarın içinde bulunduğuz zor şartların üstesinden gelmeye çalışmasının ve toplumsal gerçeklerin getirdiği baskıdandır. Özürlü bir yazarın kendi çabaları ile eserler vermesi, çoğunun mutlu sona ulaşması, güç gerektirir ve o yayınların çoğunda güçlü ve sağlam durmak imgelenmiştir. Edmondo de Amicis' in "Çocuk Kalbi" ni okuduysanız Tuğcu serüvenlerinin bir başka ve geniş kapsamlısı orada da yer almaktadır. Bahsettiğiniz açıdan bakış paradigmadır bana göre. çoğumuzu ortaklaşa paylaşabileceğimiz bir kanı yada sonuca ulaştırmaz.
Sevgiler

Arzu dedi ki...

Sevgili ruyaci, konuyu alip baska tarafa cekmissin, tebrikler dogrusu :-)
1- Uygar toplumlar illa ki bir egitim zorunlulugu elbette getirmez, mektepli ve alayli diye birsey var. Ama cocuk kitabi yazmak, cocuk psikolojisi, pedagoji vb gibi bilgiler gerektirir. Veya en azindan cocuk ruhunu anlayabilecek bir ruh gerektirir. Bunu herhangi bir psikologa sorman halinde, ayni cevabi alacaksin. Cocuk beyni, yetiskin beyninden baska calisir.
2- Özürlü bir yazarın kendi çabaları ile eserler vermesi diye birsey yoktur. Ozurluyse gecmis olsun, Allah sifa versin. Sadece bu nedenle ona saygi duymamizi ve kotu bile olsa yazdiklarini cocugumuza okutmamizi gerektirmez, cunku yazi yaziyor, bedensel birsey yapmiyor, zihni calisiyor sonucta. Ve de sadece ozurlu diye dusunup okutmak bile bastan yapilmis bir ayrimciliktir.

Bir cocugun anne karnindan baslayarak, eriskin oldugu caga kadar aldigi en ufak etki, onun hayati boyunca birlikte yasayacagi karakteri olusturur. Ben acikcasi kendi cocugum olsaydi, hababam uvey babasindan dayak yiyen cocugun evden kacmasini okutturacagim yerde, bir cocugun hayalgucunu gelistirecek seyler okuturum. Cocugu hayatta guclu kilacak sey, uvey babasi dovdugunde ne yapmasi gerektigini okumasi degildir, okuyarak guclenilmez: Yasayarak guclenilir, dostluklarla guclenilir. Ben onu hayatin icinde egiterek, iyi ve guzel seylere yonlendirerek egitirim. Uvey babanin anneyi, kendisini dovdugunu, kurtulmak icin evden kactigini vb okuyan cocuk, gunun birinde annesinin babasindan ayrilmasi ve baska biriyle evlenmesi durumunda, direkt olarak orada okudugu korkulari yasamaya ve uvey babayi sevmemeye baslayacaktir. Cocuk beynine bunca onyargiyi, korkuyu yerlestirmeye ne gerek var?

Ve arti, evde kapali kalmis, sosyal hayati olmayan ve melankolik bir yalnizlikta kendine duydugu acima duygusunu ve yalnizliga itildigi icin topluma duydugu ofkeyi ve incinmisligi cocuklara yansitmasini hic dogru bulmuyorum.

Rüyacı dedi ki...

"okuyarak guclenilmez:" Bunu da başka tarafa çekmek geliyor içimden, foruma dönecek burası, yapmıyorum o yüzden. "Çocuk aklı başka çalışır" kalbi de başka atar çocuğun. Toplum dokusunu sorgular çocuk. Arkadaşına bakar,içinde olduğu duruma bakar, bizden farklı sorular sorar. Aynı şeyi bin defa okuyup yinelemez, durumu farkeder. Dedim ya paradigma bu. "Okumayın okutmayın" size göre. "Okur ama hikaye olduğunu keşfeder" de bana göre.Ben olsam mudahalemi, okuyorsa eğer okuduktan sonraki sorularına vereceğim yanıtlarla yapardım.
Anlatabiliyor muyum?

Arzu dedi ki...

Yanlis anlamissin beni, okumanin cok tesvik edilmesi gerektigine inaniyorum ama "secici okuma". Zararli ve ruhunu bozacak seyleri okutmaya ne gerek var. o halde seytan ayetlerini de okutalim cocuga, nasilsa dogruyu yanlisi kendisi ayirt edebiliyor ya :-). Saka bir yana, Tanri insana kullanmasi icin akil vermis, yani "secici" olmak da bunun getirisi olmali. Paradigma ile uzaktan veya yakindan alakasi yok. Nasil ki TV de cocuga Kurtlar Vadisi seyretmek zararliysa, bana gore bu tip seyler de zararli. Mafya dizileri sonrasi cocuklar sokakta oyuncak tabancayla oynamaya, kendini memati veya cakir diye adlandirmaya, sokakta kendi tiranligini kurmaya basladi da, aileler ayaga kalkmisti bir zamanlar. Demek ki cocuk her zaman iyiyi kotuyu ayirt edemiyor. TV de bu tip dizilerde insanlar yaptiklari seyleri iyi nedenlerle yaptiklarini gostererek ( dizi bu, hikaye bu cunku)yapiyorlar. ee cocuk da kendi kafasina gore hukumler verip , tv den veya okudugu seyden aldigi orneklerle hareket edebilir pekala? - ki yaptilar. Dediginiz gibi uzatmayalim forum tadina donmesin, herkesin gorusune saygim var.
Selamlar,

Remomythe dedi ki...

bu tartışmayı okuyunca aklıma hemen Oliver Twist geldi..Koskoca insanlar olduk gittik o kitabı hala elime geçirirsem okurum..Bir çocuğun dramı vardır onda da..uykularınızı kaçırır.

Kemalettin TUĞCU da çocuk sorunlarını tablonun karanlık yüzünden bakarak ortaya koymuştur..
gülten dayıoğlu ile yazım tarz ve tekniği olarak fark ta elbette vardır.
Ancak zaralı kategorisinde yer alır mı , çok emin değilim ..

Adsız dedi ki...

Bence tartışmanın iki tarafıda haklılar! Çocuklara belli yaşlarda belli kitapları okutmak gerekir!

TVlerde yayınlanan diziler ise tamamen rant hesaplı olduğundan veya siyasi ve pisikolojik bir harbin kolları olduğundan onlar için söyleyecek birşey yok! Son zamanlarda "Selena" "Hilary" gibi yabancı isimli fakat Türk oyuncuların oynadığı; cadılı, büyülü çocuk dizileri yayınlanmakta, çocukların o güzel dünyaları etki altında bırakılmaktadır.

Çok dikkatli olmaz lazım. Çocuk bu, ne olacağı belli olmaz. Belki bir seri katil, belki bir kahraman..

Fasulye dedi ki...

bende çocukken kitap okumayı çok severdim, o yüzden bana hep kitap hediye gelirdi. Çoğuda Kemalettin Tuğcu eserleri idi. Hatta annem onları bir kaç kitap bir arda ciltletmiş hala evde durur. Çok ağlardım okurken hatırlıyorum. Ama Ömer Seyfettin in de hikaye kitaplarını alırlardı bana, yaramaz kızlar serisi, pal sokağı çocukları, kara inci, vs vs ilkokul çağında o zaman için alınacak kitaplar işte dünya çocuk klasikleri, çoğu aklımda yer etmiştir bu kitapların, kemalettin tuğcu kitapları ise sadece arabesk duygular çağrıştırıyor bana şimdi düşününce adlarını hatırlasamda konularını hatırlamıyorum bile, ama pal sokağı çocuklarını çok net hatırlıyorum örneğim, adını o zamanda okuyamazdım nasıl yazıldığını da hatırlamıyorum ama bir nemeçsek (o zaman öyle okumuşum demek ki aklımda böyle yer etmiş) karakterini ya da jule verne nin kitaplarını hiç unutmam. Ama biliyor musunuz Ömer Seyfettin in kitaplarıda huzursuz ederdi beni hikayeleri yani siyah lale, pembe incili kaftan bilmiyorum onlarda pek çocuk hikayesi değildi belki..
Sevgiler
Fasulye