13 Temmuz 2008 Pazar

Doğanın Doğası Cömertliğidir

“Önce kendinizi vermeye hak kazanmış ve verme olayında bir aracı olarak görün. Çünkü gerçekte herşeyi veren hayattır ve siz kendinizi bir verici olarak belirlediğinizde, sadece bir tanık olduğunuzu unutuyorsunuz.” Halil Cibran

İnsanlar olarak biz de doğanın bir parçasıyız. Doğa bize karşı her zaman son derece cömert davranmıştır. Doğaya saygı göstermek; onun bütünlüğünün her parçasına aynı ölçüde saygı göstermektir. Kendisinden bu saygımızı esirgemediğimiz sürece, doğa da bizi kendi yöntemleriyle ödüllendirmesini sürdürecektir.

Evimin karşısındaki binanın en üst katında, panjur kapağının içine, türünü bilmediğim iki kuşun dal taşıdıklarının ayırdına vardığımda, onların yuva yapmakta olduklarını anladım. Bir süre sonra kutunun içinden yavru kuşların sesleri gelmeye ve diğer iki kuşun da yuvaya yiyecek taşımaya başladıklarını gördüm. Kuşkum yoktu; yavrular dünyaya gelmişlerdi. Kuşların hareketlerinde ilgimi çeken şey, gündüzleri hiç durmadan ve yorulmadan, yuvaya birşeyler taşımaları oldu. Hiçbir şey sorgulamıyorlar, ne gerekiyorsa onu yapıyorlardı. Biri yuvada beklerken, diğeri dolaşıyor; o döndüğünde ise diğeri dışarı çıkıyordu ve yavruları hiçbir zaman yalnız bırakmıyorlardı. İşim gücümü bırakmış, bu kuşları izliyordum. Onlar yaşamımın birer parçaları olmuşlardı. Yavru kuşların dışarı çıkarak uçuş denemelerine başlayacakları günü sabırsızlıkla bekledim. Bu arada Richard Bach’ın “Martı” adlı romanını bir kez daha okumaya başladım.

Tüm bu güzellikler içinde bir konu kafama takılmış, düşüncemi zorluyordu. Önümde acı bir gerçek vardı; karşı apartmanda oturan kişi panjuru açtığı anda kutunun içini panjur dolduracak ve yavrular ezilecekti.

Sürekli bunu düşünür ve senaryolar üretir olmuştum. Kuşlar kaçamazdı, çünkü zaten kutu kapalıydı ve yanındaki küçücük bir delikten girip çıkıyorlardı. Karşıda oturan kişileri hiç görmemiştim ve panjur da neredeyse bir yıldır kapalı duruyordu. Acaba gidip panjuru açmamalarını söylersem, iyi karşılayıp karşılamayacaklarından da emin değildim. Belki de kuşlar panjurlarının içini kirlettiğinden onları hemen açabilirlerdi. Ne yapacağıma karar vermeye çalışıyordum.

Bu sırada bir sabah uyanır uyanmaz yine ilk iş olarak pencereyi açıp karşıya baktım ve korkunç manzara ile karşılaştım. Panjurlar açılmıştı! Ne yavru sesi duyuluyordu, ne de bizim kuşlar ortadaydı; var olan tek şey, derin bir sessizlikti. Orada ne denli sessizce dikildiğimi ve sonrasında kaç gün kendimi suçladığımı anımsayamıyorum bile. Acaba kurtulacak zamanları olmuş muydu?

Birkaç gün sonra ilginç bir olaya tanık oldum. Açık panjurun yanındaki diğer pencerenin panjurları kapalıydı ve o kutuya bizim kuşların tekrar dal taşımaya başladıklarını gördüm!

Kuşlarım ne yas tutmuşlar, ne de vazgeçmişlerdi. Geçici olduğunu bildikleri birşeyin yıkılmasından hemen sonra, yuvalarını yorulmadan yeniden yapmaya başlamışlardı. Bu büyük bir erdemdi ve ne yazık ki insanları küçümsemek için bir sıfat olarak kullandığımız “hayvan” türünden varlıklardı, bu erdemin sahipleri. Ben bu kuşlara yalnızca sevgimi verdim, bir doğa olayını gözlemledim; karşılığında doğa ise beni, büyük bir ders vererek ödüllendirdi.

Yazar : Arzu Kaner ( Izinsiz kullanılamaz )

Hiç yorum yok: